ÇaÄŸdaÅŸ Avrupa edebiyatının radikal isimlerinden Péter Nádas’ın ustalık eseri Anılar Kitabı, savaÅŸ sonrası Macar edebiyatında bir dönüm noktası. DoÄŸu Berlin’de yaÅŸayan, geçmiÅŸin ağırlığıyla mücadele eden isimsiz bir genç yazarın kendi içinde geçirdiÄŸi krizle açılır Anılar Kitabı. Yazmaya baÅŸladığı romanda 19. yüzyılda yaÅŸamış bir Alman estetini canlandırır. Kurmaca ile hafıza arasındaki sınırlar belirsizleÅŸirken, bir de eski bir çocukluk arkadaşı söze karışarak geçmiÅŸi kendi bakışaçısından anlatmaya baÅŸlar. Aynı hayat, üç farklı bilinçten, üç ayrı yoldan geçerek yeniden kurulur. Nádas, üç farklı anlatıcının sesiyle ÅŸekillenen hikâyeyle birlikte zamanı da büküyor. DoÄŸu Berlin’in gri sokaklarından BudapeÅŸte’nin sarı ışıklı çocuk odalarına, Belle Époque’un pastel tonlarından totaliter hükümetin gözetim karanlığına uzanan bu labirentte üç zihin iç içe geçiyor. Anlatılar birbirine karışıyor, anlatıcılar yer deÄŸiÅŸtiriyor, geçmiÅŸle ÅŸimdiki zaman birbirini dönüÅŸtürüyor. Anılar Kitabı, hatırlamanın ötesinde hatırlamanın nasıl bir ÅŸey olduÄŸunu sorgulayan bir anıt roman!
Derinlik uÄŸulduyordu, ne denizin uÄŸultusuydu bu ne de karanın, ne tehlikeliydi ne de kayıtsız, söyleyeceÄŸim pek bir romantik gelse de derim ki bu, sonsuzluÄŸun derinlerden gelen yeknesak uÄŸultusuydu, baÅŸka türlü hiçbir sesi ve hiçbir ÅŸeyi anımsatmayan, sadece derinliÄŸi çaÄŸrıştıran bir ses ama bu derinliÄŸin nerede ve neyin derinliÄŸi olduÄŸuna karar vermek hepten imkânsızdı, ses her yerdeydi, suyun yüzünde olduÄŸu kadar havada ya da suyun dibindeydi, sanki her ÅŸeyi dolduruyor, her ÅŸeye hükmediyordu, ta ki çok uzaklarda harekete geçen pis bir yığıntı olaÄŸanüstü bir gayretle ağır ağır yükselmiÅŸ gibi o uÄŸultuyu da görünür hale getirene dek…